Al-Lât, Allat, Lat


İslamiyet'ten önce, Mekke'nin 60 km güney doğusunda Taif adlı kasabada yaşayan Sakif kabilesi, içi tanrıça heykelleriyle dolu büyük bir Puthane'ye sahip... Tapınağın içinde yer alan figüratif tanrıçalardan en önemlisi Rabbeh diye hitap ettikleri (Robert A. Morey, 2011) Lât putu. 

Sakifliler bir taraftan soyut "Allah" kavramına, diğer taraftan somut görünürlüğü olan "tanrıça heykellerine" birlikte tapıyorlar... Düşük dereceli olduğunu düşündükleri pek çok put arasından Al-Lât adını verdikleri putu ön plana çıkarmışlar, onu yüceltmişler. Lât'ı tanrının karısı olarak görüyorlar. Kabilelerinin koruyucusu, gözeticisi ve kurtarıcısı... 

Bu inanç, bu tapınma biçimi sadece Sakif kabilesine özgü değil. Arabistan yarımadasının, bunun yanında Suriye, Ürdün ve Filistin topraklarının neredeyse tamamında geçerli. İnsanlar "soyut" Allah kavramının yanında "somut" kadın heykellerine, kadın rölyeflerine, kadın dikitlerine de tapıyorlar. Onlara dua ediyor, kurbanlar kesiyor, kendilerini memnun etmek için arpa lapası gibi (OneDio, 2020) yiyecekler sunuyor ve karşılaştıkları çeşitli zorlukların giderilmesi için kendilerinden yardım dileğinde bulunuyorlar. 

Peygamberimiz, "Tanrı'ya ortak koşanlar" anlamında, bu cahil insanları "müşrik" sıfatıyla tanımlamış. İnançları bulanık kişiler. Taş nesnelerden çare bekleyen, düşünce melekeleri ve ahlaki değer yargıları bozulmuş. 

Sakif ileri gelenleri Mekke feth edildikten sonra Al-Lât adı verilen tanrıçadan soğumak ve İslam inancına adapte olmak  için peygamberimizden üç veya bir yıllık süre istemişler. Peygamberimiz geçit vermiyor.  Tanrıça heykelinin yıkılmasını sağlamak için Mugire ibni Şube ile Ebu Süfyan'ı görevlendirerek Lat putunu yerle bir ediyor.

Sakif kabilesi mensupları Allat'ın ne olduğu konusunda farklı görüşlere sahip... Lât'ı, kimisi Allah'ın eşi, kimisi kızı olarak değerlendiriyor.

Mekke'lilerin durumu farklı. Onlar Menat, Uzza ve Lat adı verilen heykelleri Allah'ın üç kızı olarak görüyorlar. Lat putunun "hamileliğe", "toprağın bol mahsul vermesine" iyi geldiğini düşünüyorlar. Kabe'yi tavaf ederken okunan telbiye duasında üçünün de adı geçiyor.

Lat, Menat ve Uzza'ya selam olsun .
Bizim yükseklerde uçan kırmızı tepeli turna kuşlarımıza.
Vesile olsunlar, arzularımızın gerçekleşmesine
.

O dönemin Mekke halkı, tanrının kızı olarak gördükleri taştan yapılmış bu figürleri Allah ile aralarında mesaj getirip-götüren "aracılar" olarak değerlendiriyorlar. Veya "şefaatçiler."

Sakiflilerin Taif'teki puthanesi her şeyiyle Mekke'deki Kabe'ye benzetilmiş. Yapı biçimiyle, tavaf ibadetiyle, kurban kesimi ve tanrıça heykellerine çeşitli hediyeler sunumuyla. Puthane'nin ortasında "dikili siyah bir kaya olan Lât'ın" etrafında dönüyorlar, ona şiirler okuyor, dilek ve temennilerde bulunuyorlar. Başka bir kaynakta Taif'teki Lât stel'inin dikdörtgen prizması biçimli beyaz bir kaya olduğu bildiriliyor (Smith, 1885).

Kadın heykel ve heykelciklerine tapınma Taif kasabasıyla sınırlı değil. Suriye sınırından Yemen'e, Kıbrıs'tan Yunan adalarına, oradan Basra körfezine, Hindistan yarımadasına kadar her yer, her şehir bu tür kadın rölyefleri, kadın stelleriyle dolu.

Kadın dikitleri, heykelleri veya heykelciklerine bilimsel dilde stel, estel, stela, betül, betil, beytel, abüd, abide, amud, amed gibi adlar verilmiş. İsim çokluğu; formlarından, özgün kabile kültürlerinden veya stellerin üretildiği dönemlerin farklı olmasından. 

Betül veya Beytel'ler çeşit çeşit. Kimisi, kaba-saba kadın görünümlü sıradan bir yontu, kimisi çıplak vücut hatlarını ince çizgilerle ortaya koyan güzel bir kadının neredeyse birebir kopyası niteliğinde.

Tanrıça anlamına gelmek üzere stellere bazen hiçbir şey yapılmamış. Uzunca bir taş parçası topraktan çıkarılarak yolun kenarına şâkulî olarak dikilmiş "bu bizim tanrımız/tanrıçamızdır" deyip insanlar ibadete davet edilmiş.

Tapınılan tanrıça stelleri standart bir şekle sahip değil. Her kabile, şehir veya topluluk onları kendi zevkine göre yontmuş, kendi zevkine göre süslemiş. İbadet anlayışlarına göre kurbanlar ve/veya hediyeler sunmuşlar.  

Taif şehrinden başka Nahle denilen yerde de Lat tanrıçasına tapınıldığından söz ediliyor. Nahle'deki tapınak Taif'teki puthaneden daha küçük imiş. Hatra halkı ve Yemen'de yaşayan bir takım insanlar da Tâif'liler gibi Lat putunu kendilerinin tanrıçası olarak belirlemişler.

Bunun yanında Ürdün sınırları içinde Akabe Körfezinin hemen kuzeyinde bulunan Petra (Suriye'nin Palmire'si ile karıştırılmamalı)  şehrinde de Lat ve Uzza'ya tapınıldığı bildiriliyor.

Petra'da baş putun adı Allate-Manâtu imiş. Petra, denizden 1000 metre yükseklikte Musa Vadisi'ne kurulmuş, Nebatilerin başkenti... Nebatiler MÖ 57 ilâ MS 105 yılları arasında varlık sürdürürken 106 yılında Roma imparatoru Trayan tarafından tarih sahnesinden silinmiş (Sarıcık, 2014).
-------
Havran harabelerinden elde edilmiş volkanik bazalt özellikli dikili taş bir levhanın (stela - estel) Allât adı verilen tanrıçayı zırh, kalkan ve mızrak ile birlikte temsil ettiği ve bu figürün Louvre müzesinde bulunduğu..
---------
Allat , Ürdün topraklarında yaşayan Nebatîlerin tanrıçası olarak biliniyor. Yerel üst tanrıça, süprem, yüce veya âli  olan.  Puthane'deki çok sayıda küçük tanrıça heykellerinin yanında onların üzerinde ve "en yüksekte olduğu düşünülen". Hürmetin, tapınmanın en çok kendisine yöneltildiği stel. (Michel Mouton, 2011).
------------
Derin tarihi süreç dikkate alındığında görülecektir ki Allat, tek başına ne Taif'lilerin ne de Nebatilerin tanrıçası, çünkü o toplumlardan çok önceki tarihlerde dahi var. Arap yarımadasının içlerine doğru yayılması belki onu içtenlikle özümseyen Nebatiler sayesinde gerçekleşmiştir.
----------
Allat veya Lat milattan önce 500 yılında da var, 800 yılında da. Hatta milattan önce 1500, 2500 yıllarında da. Lat isminden soyutlanıp olguya "tanrıça", "kadın" veya "ana" figürüyle bakılırsa milattan önce 20 binli yıllara kadar gidilebilir.
-----------
Lat, Laz, Allatu Sümer tanrıçası Erişki-gal'den bu yana yaşayan bir isim. Erişkigal, Yeryüzünün Tanrıçası demek. Türkiye'de onu, Arzı-Cân olarak isimlendirmişiz. Arz'ın Ruhu. Yerküreye hayat veren Can. Erzincan.
-------
Allat veya Lat sözcüğü Yakın Doğu coğrafyasını bu kadar derinden etkileyince Grekler kayıtsız kalmamışlar Lat tanrıçasını isim değişikliğiyle kendilerine uyarlamışlar. Bazı Antik Yunan metinlerinde Lat'tan Athena, Atina veya Asena olarak söz ediliyormuş. Onu Afrodit (Aphrodite) olarak gören kişiler var. Romalılar Lat imgesini ülkelerine taşımışlar ona Minerva elbisesi giydirmişler. Tanrıçamıza bu adla tapınılacaktır  deyip yeni bir inanç tarikatı oluşturmuşlar.

"Atina" adlı tanrıça Grek toplumunun....
"Minerva" adlı tanrıça ise Romalıların Allat'ı. Lâtı veya Lâzı.

Heredot'un şu sözü -eğer gerçekten söylemişse- önemli: Araplar Dionysos ve Afrodit dışındaki tanrılara tapmazlar. Araplar Dionysos'a "Orot-alt"  ve Afrodit'e "Alilat" derler (OneDio, 2020).  

Web kaynakları, orotalt'ın anlamı konusunda aciz. Kaçınılmaz olarak sezgiye başvuruyorsunuz. Orot-alt sözcüğünü "Arzın Tanrısı" olarak anlıyorum. "Orot" arz  ve "alt" sözcüğü ise  ilah  anlamında.

Diyân-eses (Dionysos) veya orotalt  "tanrı" demek.
Afrodit (Alilat) Tanrıça. Veya "Laz".
--------
Lat sözcüğüyle ilgili çok sayıda açıklama var. Her biri belli bir döneme ait. Milattan sonra 500 ile milattan önceki 500'ler ve 1000'lerdeki telaffuz biçimleri, kastedilen "tanrıça formları", "tanrıça kişilikleri" aynı değil. Fakat hiç değişmeyen atıf, hiç değişmeyen tema "dişilik".

Kadın, ana, büyük ana, eski-ana, kız, kız kardeş, peri, hûrî veya tanrıça söylemi.
----------
Healey'e (2001) göre,  Heredot'un açıklamalarını Grek etkisiyle birlikte ele almak gerekir. Al-İlat sözü Grek şivesiyle hallat, allat (Nebati dilinde alat, altu, ´ltw) olarak telaffuz edilmiş. Daha sonra Araplar tarafından yeniden yorumlanarak al-Lât  haline getirilmiş. Şiirsel yazım biçimi olan Lât  sözcüğü bu nedenle bazı kişilerin yanlış anlamalarına meydan vermiş olabilir. Kuşkusuz ´ltw  ve ´lt  Arami diliyle konuşan Nebatilerde tanrıçaya işaret etmekteydi. (Healey, 2001). Onlar tanrıçaya ´ilht  diyorlardı. Şurası da not edilmelidir ki başlangıçtaki elif harfi bileşik isimlerde olduğu gibi bazen yutulup atılabiliyordu. Fakat Nebatilerde bu isim Allat  veya Allatu olarak kullanılmıştır. Yazım ve telaffuz farklılığı inançla ilgili değildir, ses değişimi düzeyinde incelenebilir.
----------
Allat  veya  Lat  adının bölgeyi zapt eden İskender'den sonra değişik şekillerde yazıldığı ve söylendiği görülüyor.

Laodicee, Al-Laziqiyah, Lattakia, El-Ladhiqiya, Laodicée, Laodicea, El Ladhaqiye, Lattaquié, Ladikiya, Latakia, Latakieh, Ladhiqiye, Laodicea ad Mare, Lattaquie, El-Ladhaqiyé, Laodikeia, El-Ladhiqiya, Ladikis, Al Ladhiqiyah, Ladik, Lazik..
-----------
Osmanlı Devleti, 1500'lü yıllarda Kütahya'nın Lazkiye kazasına sahip. Lazkiye  günümüzdeki Denizli şehri. Trablus'ta Lazkiye Nahiyesi var (Lazkiye-i Nefs) ve Hınıs Sancağına bağlı Ma-Laz-girt nahiyesi. (Ünal, 2013). Suriye'de Lazkiye kasabası.

"Malazgirt" sözcüğü, Malaz Şehrinin  "kuşatılması" anlamında. Ma-Laz, "Laz-Ana" (Kraliçe-Ana) anlamına geliyor. Ma-Latia veya Malatya şehri de tanrıça Laz-Ana'nın adını almış... 
----------
Leziz, luscious [laşiz] sözcüğü tatlı veya güzel anlamında..

Laz-Ana'nın pişirdiği; Tanrıça/Laz Ana'ya ait olan lezzetli yemek.

İsraillilerde "La'ziz Rabbi'" diye bir kavramın bulunması. 

Laziz sözcüğü Arapçaya tarihin bilinmeyen bir döneminde El-Aziz şeklinde geçmiş olabilir. Değişik dillerde -is, -iz, -ish sonekleri "bir defadan çok olma", "katmerli olma",  "ait olma", "onunla ilgili olma" gibi anlamlara geliyor (Housel, 2006).

Aziz/La'ziz, ´Azzuz: Aşk, bağlılık veya güç anlamlarında (Zafrani, 2005).

"Aziz" sözcüğü, milattan önce 1000'li yıllarda var olan ilineklerinden koparak müstakil bir kelime haline gelmiş olsa bile, onun üçüncü göbek dededen La'ziz sözcüğüyle olan akrabalığını görmezlikten gelemeyiz.
--------
Laze; boş, aylak ve Lazy sözcüğü ise exegetical  tembelllik anlamlarında.

Exegetical sözcüğü, "dini metinlerin yorumlanmasıyla" ilgili. Örneğin, Yahudilerin dini nitelikteki kimi İbrani metinleri "Çalışmana gerek yok. Tanrı kuşun-kurdun rızkını verir." şeklinde yorumlamaları "eksegital tembellik" olarak tanımlanıyor. "Kaderci" anlayış temelde, kadim İbrani toplumuna ait.
--------
Allat ve Lat sözcüklerinin Laz sesine dönüşmesiyle ilgili çok sayıda örnek verilebilir. T  harfi ve sesinin z sesine dönüşmesi yakın zamanlarla ilgili değil. Milattan önce 800'lü yıllarda Yakup peygamberin Luz şehir adını Beytel veya Betül'e çevirmesinden de anlaşılıyor ki, tanrıça adının z  sesi kullanılarak söylenmesi eskilerden bu yana gelen bir alışkanlık.

Ze'li telaffuz biçimi Greklere, Arâmî'lere veya herhangi bir topluluğa ait değil. Bir dönem, sadece belli bir kabile z  sesli telaffuz biçimini kullanmış olsa dahi zaman içinde giderek, bir şekilde yaygınlaşmış. Değişik toplum veya topluluklar duruma göre her iki telaffuz biçimini  de kullanmışlar. Dile nasıl yapıştıysa.. Veya her hangi bir şehir, kavim, kabile, kral, kraliçe hangi telaffuz biçimini öne çıkarmışsa. İbadet ve zikirlerini hangi telaffuz biçimiyle yapmışsa.
------------
Günümüzde Batı ve Doğu toplumları her iki telaffuzu da kullanıyor. Türkler olarak Suriye'nin Latakia'sını Lazkiye şeklinde anıyoruz. Denizli'ye, yani İskender'in Laodica'sına Lâzikıyye demişiz. Ladik, Lazik, Latin, Elazar, Agsar, Agasar, Akhisar dönüşümlerini gerçekleştirmişiz. Filizlenen yeni sözcükler Allat'tan o kadar uzaklaşmış ki, akrabalık bağlarını ve kimliklerini tanımak imkansız hale gelmiş. Dünya dillerine bakıldığında Allat, Allaz, Laz kelimeleriyle ilintili türev sözcüklerinin sayısı on binlerle ifade edilebilir. Kimisi "tanrıça" kavramını direkt hatırlatan, kimisi ima eden ve pek çoğu da bütünüyle farklı anlamlarda.  

Yeryüzünde Lat'ın tanrıçalığı gündemden düşünce insanlık ona işaret eden sözcük ve harflerle oyun hamuru gibi oynamış. Bu değişim-dönüşüm süreci, kültürel imgeleme ve yaratıcılık sanatıyla birlikte devam ediyor. Tanrıça Lat öldü  fakat "kültürel Lât", edebiyat ve sanatta, mimaride, mobilya ve dekorasyonda en parlak dönemlerinden birini yaşıyor.













.